Merhaba,
Dün, uzun zamandır görüşmediğim, şehir dışında yaşayan kuzenim bizi ziyarete gelmişti. Sohbetimiz sırasında dünyanın şu son durumu göz önüne alındığında hepimize bir idrak takviyesi gerekeceğinden dem vurduk. Bir nevi şuur aşısı gibi yani deyince, bendeniz hemen atlayıp ablama bunun düşünülmeye değer harika bir konu başlığı olacağını söyledim. Dünden beri de üzerine düşünüyor, önüme çıkan bilgilere de bu sorunun cevabı olabilir ekseninden bakıyorum. Bilirsiniz ilham boş yere gelmez. Geldiğine göre, içini doldurmaya niyet ettiğimizde düşünsel düzlemde de somutlaşır fikirler.
Az evvel, 2007’den beri kitaplarını okuduğum ve takibinde olduğum sevgili
buRak özDEMİR’in sayfasında tam da inci tanesi gibi, uzun uzun düşünülüp
işlenmiş bir podcast yayını dinledim.
Onun da rızasıyla özetinin özetinin özetinin özetini sunma gayreti içinde, kendi ilhamımı da katarak bir anlatı yoluna çıkmak istiyorum. Bakalım, niyetimiz salih olduğuna göre, herhalde yol da bizi hayırlarla bezeli bir limana taşıyacak.
En başında bildirdiğim gibi biz bu mecrada felaket tellallığı yapmayacağız.
Bunu yinelemek istedim zira hayat bu görevi fazlasıyla yapıyor.
Bu platformda siyasi alana ya da dini alanlara da çokça girmeye niyetimiz yok.
Bunlar insanları kaygan ve buzlu bir zemine iten sosyal alanlar. Herkesin inancı
ve siyasi görüşü kendisini bağlar. Toplumu iyileştirmek amacıyla verilen aktif
siyasi mücadeleye de saygım var. Bunun yanısıra tüm dinler, insanların
beynini bloke eden kanaat önderlerince genelde manüplasyon aracı edildiğinden
dolayı, ağzımın da payını aldığım için, o alana özel göndermeler yapmıyorum. Size
de tavsiyem çok uyanık olmanız yönünde.
Din, dil, ırk, mezhep, fraksiyon, izm gibi farkları bir yana bırakırsak hepimiz hemen hemen aynı şeylere sevinip aynı şeylerden korkan varlıklarız. Temelde ayrımız gayrımız yok. Üç aşağı beş yukarı imkânlarımız ölçütünde yaşama akan veya kısıtlanan bireyleriz. Bu raydan çıkmış düzen, medya ile ve çeşitli otoritelerin düşünce yapılarıyla bizi manüple etse de hatta bazımızı çıldırma noktasına getirse de içimizde bir yerlerde farklılıklarımızla sevilmeyi dört gözle bekleyen saf bir çocuk var.
Yani yin ve yang felsefesince bakarsak her ‘iyinin’ içinde bir nebze karanlık taraf; her ‘kötü’ insanın içinde de bir nebze aydınlık taraf bulunuyor. Yaratıcı herkesi kendi idrakleri ölçüsünde, öyle veya böyle; az ya da çok sarmış sarmalamış durumda.
Mesele şu ki; biz bize söylenen hangi sözlere kandık, hangi kodları gerçek
sanarak büyütüldük, neleri fark ettik, hangi travmalara maruz kaldık, ne derece
kendimizi öz’e adapte ettik, ne kadar şifalandık veya ne kadar geliştik?
Yalnızlıktan korkanımız bilse ki aslında hiç yalnız kalmadı!
Kınanmaktan kaçanımız, bilse ki kendisi kadar kimse onu kınamadı!
Aşktan ürkenimiz bilse ki o özü tarafından hep sevildi, el üstünde tutuldu!
Korkular bir bir sevgiye dönüştüğünde yepyeni bir şuur kapısının
açılacağını, deneme aşamasını binyıllar evvel geçen, enfes bir idrak aşışının
tutacağını bilsek artık.
Tüm bunların yanı sıra; bu içinde bulunulan korku verici şartları Yaratıcı
Zeka bilmez olur mu sizce?
Deli sorular dolanıyor zihinlerde!
O’nun bilgisi dahilinde olmamış olması mümkün mü tüm bunların?
Bizi, seçimlerimizde sınav gereği serbest bırakmış da olsa, formatımızı da
bildiğinden neyi seçeceğimizi ön görmüyor muydu sanıyoruz?
Peki, bu kurulan satranç tahtasıyla bizden ne isteniyor olabilir?
Salgın ve sonrasında olabilecek şeylere karşın nasıl bir tavrımız olmalı?
Salgının kurucu piyonları hangi millet ve kişiler, ya da güç odakları
olursa olsun bizim bu durumla barışmadan ve onu kabullenmeden çözüm bulabilme
şansımız var mı?
Büyük bir biyolojik, psikolojik ve ekonomik savaştaki ilk mermiydi bu
salgın. İnsan bilmediğinden korkar canlarım.
Biz nerede durmalıyız?
Şuurumuza, korkuya karşı savaşan o mükemmel sevgi aşısını kaç doz almalıyız?
Biz eski kibirli kalıplar yıkılmadan, bu musibetlerden çıkış sağlayabilir
miyiz sizce?
Bizi bu tüketici kibrimizle, bu korkuya inanmış hâlimizle üzerinde
yaşadığımız Terra gezegeni daha ne kadar ağırlayacak?
Korkunç şeyler de olsa tüm bu musibetlerin, felaketlerin içindeki hediyeye
odaklanmamızı ne önleyebilir ki?
Salgının aşıları hakkında da tek doğru yok; kararlarımızı kendi şartlarımıza göre vereceğiz elbet!
Korkuyu yendiğimizde bağışıklığımızın hiç olmadığı kadar güçleneceğini biliyor muyuz?
Olumlu düşüncenin maske, mesafe ve hijyene ek olarak müthiş bir bağışıklık yükseltici olduğunu hissediyor, adeta içsel olarak biliyorum. Elbette yine de tedbiri elden bırakmamak gerekir.
Öncelikle gücü ve tarihi kadim yıllara dayanan ve idrak takviyesi yapan şuur açıcı
o ‘Öz’e Güven Aşı’sını edinmek gerek!
Motivasyon gücümüzü bulmalı ve hayalimizi sağlıklı yaşanan, sevgi dolu o
yüce bilincin hüküm sürdüğü kudretli bir bilgelikle yönetilen, yeni yaşam düzenine
odaklamalıyız?
Bunu en çok da çocuklarımız için yapmalıyız! Onlar bizden zeki, yetenekli ve kuvvetli ama yine de rehberliğimize ihtiyaçları var!
buRAK özDEMİR yayınında şunu bildiriyor; bir dünyanın sisteminin sonunu,
çocuklarına imkan ve yer açmamasından ve tüketmeye alışmış, kibirli yaşlıların
daha uzun yıllar tüketime ve sonsuzluğa şartlanmalarından anlarız. Kelime
kelime böyle değil ama bu minvalde bir şey söylüyor.
Haklı! Değişim zamanı geldi. Yaşı kaç olursa olsun, gönlüne güvenen yani
öz’ünün yaptığı o şuur aşısını almaya niyet eden herkes aslında gençtir. Aynı
şekilde yaşı kaç olursa olsun, Yaratıcı ile ve Öz’üyle bağlantısını sağlam
kuramamış olan, kendini yalnız, bitap, üzgün ve sevgisiz sanan, öyle hisseden
herkes, eski düzene bağlı yıkık ve yaşlıdır!
Değişim zamanı demiştik ya yeryüzü can çekişiyor! Görmüyor muyuz!
Gönül insanları güzel ve yüksek bir amaç için bir araya şimdi gelmeyecek de
ne zaman gelecek?
Suni teneffüs zamanı! Doğa için minimal ve sade yaşama geçme zamanı!
Zihinsel, ruhsal ve bedensel alanlarda doğru beslenip, her tür güçlüğe karşı dimdik ayakta durma zamanı!
Korkmayalım, satrançta illa ki mânen güçlü olan şah ve mat diyecek, son gülen iyi gülecek, buna
güvenelim; yaratılanı sevelim, egomuzu bir bir terbiye edelim ve böylelikle şuur aşımızı olalım…
Niyetimizi sağlam koyalım ve en azından çocuklarımız için bir güzellik
yapmadan buralardan gitmeyelim. Ola ki gidersek de niyetimiz sağlam olduğundan
denediğimiz için pişman olmamış oluruz.
Günümüz, ömrümüz bereketli; sevdamız 'Bütün' için kıymetli olsun!
Elif Dila Kömürgöz - 21/06/2021- Pazartesi-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.