15 Şubat 2023 Çarşamba

DEPREM VE UYANIŞ

DEPREM VE UYANIŞ 

Selamlar;

Yine uzun bir aradan sonra birlikteyiz. Bu kez yılların heyecanını sizlerle paylaşacaktım ki memleketimi derinden yaralayan bu felaketler meydana geldi. Ard arda depremlerle sarsıldık, yıkıldık; basiretsizliklerle savrulduk ve imkânsızlıklarla kahrolduk. Her birimizin içi yanıyor, yüreği dağlanıyor! Geçmişler olsun, başımız sağ olsun. Yaralarımızı tez zamanda sararız inşallah.

Geliyorum diyen koca koca ayak seslerini duyamadık.

Aymazlık ettik. Erteledik, görmezden geldik. Tek tek her birimiz kısmen de olsa suçluyuz.

Uyananlar uyandırmadı, ya da sesi yetmedi uyandırabilmeye.

Günler, yıllar yetmedi yeniden şehirlerimizi ve manevi iç dünyamızı sağlamlaştırmaya…

Biliyorum, “Hani bardağın dolu tarafı?” diye geçiriyorsunuz içinizden. Damağa önce acı bir tat gelmişse bu bilgiyi de öylece tarihe düşmek gerekir kanımca. Burada olup da dua ve bağışlar hariç elden bir şey gelmemesi ve koordinasyonsuzluklar nedeniyle hazırlıkların tam olmamış olması öyle üzücü ki her defasında aynı sözlerin temcit pilavı gibi soframıza gelmesi ve basiretsizliğin devam ettiğini bilmek korkunç.


Diğer yandan insanların tüm bu felaketin etrafında saf niyetleriyle bir araya gelip ellerinden geleni yapmaları ise işin alt notada umudu yayan tadı, kokusu ne iyi ki.

Yıllardır neredeyse tüm ömrümü bu birlik ve sevgi dokusunu anlatmaya adadım. Yazdıklarımı yarı otobiyografik yarı kurguyla birleştirip kitap oluşturmak da henüz nasip olmuştu. İşte tam birlik ve sevgiyi anlatmış ve paylaşmanın zamanı gelmişken yüce sistem bu ikiliyi tüm ahaliye acı bir yoldan da olsa anlattı. ‘Mühlet verilmiş olan’ da bu ortamı çıkarı için yine değerlendirmeyi bildi ne yazık ki!

Ayrım yapmaksızın ve koşulsuzca sevebilmeyi başardığımız zaman; içimizde kin nefret biriktirmeden cem olduğumuz zaman barış zamanlarının saf coşkusuyla dolmak nasip olacaktır.

Çıkış cem olabilmekte, birlik olabilmekte ve arındırılmış bir kalple sevebilmekte gizlidir. Mühlet verilmiş olanın karşısında korkusuzca dikilebilmekte ve saf inançla kapıları açabilmekte gizlidir.

İşte bu zamanı bir tırtılın kanatlarını beklediği gibi özlem ve sabırla bekleyip toplumca, topluca ehlileşebilirsek, buradan, Anadolu’dan yayılan sevginin nelere kadir olacağını,  işte o vakit yedi düvele gösterebileceğiz nihayet.

Depremler önce içimizde, ilişkilerimizde başlıyor. Önce titreşimlerimizle, öfkemizle kendi toprağımızı örseliyoruz sonra havaya, suya sıçrıyor bu sıkıntılar. Önce birey birey kendimizi gerçekleştirmemiz, farkında olmamız ve sonra el ele BİZ olmayı başarabilmemiz gerekiyor. Mal - mülk birer masal olup yitip gitmekte; kendi özümüze yatırım yapmamız ve ruhumuzu göçük altından kurtarmamız artık elzem olmuştur. 

Dört yıl evvel bu gayeyle kaleme alıp da ancak yeni basım aşamasına getirebildiğim bu eser, bize birlik ve sevginin tatlarını şifa ile sunmak niyetiyle yazılmıştır. 

Yıllarımı verdiğim ve birazdan arka kapak yazısının bir kısmını okuyacağınız bu kitapta tırtılın dönüşüm hikayesi saklı. Arka kapağındaki satırlar ise şöyle:

Kitabın sayfaları, gönlün yelkenlisine yüklemiş umutları ve konuklarını açmış enginlere

Kahramanlar, anımsayarak özlerini, alarak ışıktan biletlerini, binmişler yelkenlimize

Topluca, el ele gelişmek için vira vira demir almışlar açıklara doğru

Gönül yelkenlisi, onları kanatlandıran bu içsel yolda dalgalarla savrulsa da

Gözlerini ufuktaki özgün ve özgür yarınlara çevirmişler bir bir…

Kanatlarını özleyen, şifalanmak ve dengelenmek isteyen talipler, Gülfem Yolcu’nun yönettiği ‘Tırtılın Kanatları’ adlı ruhsal ve kişisel gelişim seminerleri aracılığıyla çıktıkları bu yolculukta köklü dostluklar kurmuşlar. Kendim Kasabasına uğrayarak yol için manevi azıklarını toplamışlar, eşsiz doğalarını seyre koyulmuşlar.

Evet canlar;

Her birimiz korkmadan, yüreklice sorunların üstüne gidip, üstesinden gelecek birer cesur kelebek olalım ve başımıza her ne gelirse gelsin, dersini alıp toparlayıp, kendi rengimizi yansıtıp onun da üstesinden gelebilelim inşallah. Depremlerin, yangınların, afetlerin içinden geçip demlenip özümüzle tanış olabilenlerden olabilelim.

Yaralara iyi gelecek iki merhem varsa bunlar hiç şüphesiz sevgi ve birlik merhemleridir.

Naçizane bu kitapla bu merhemleri harmanlamaya niyetlendik, onu edindiğinizde kalbinizin üzerine götürüp şifaya ve huzura siz de niyette bulunmayı unutmayın. Niyetimiz ve Yaradan'ın gayretimizi görmesi çok ilahi kapıyı açacaktır. Mühlet verilmiş olanın ise inancın saflığının karşısında durması imkansızdır!

Biliyoruz ki en karanlık zaman aydınlığa en yakın olunan zamandır. Birlikte tek tek yakalım ışıklarımızı, çıkalım bu yıkıntıların dehlizlerinden biiznillah! "Sesim geliyor mu?" diyenlerin bizi uyandırdığını idrak edelim...

Sevgilerimle;

Elif Dila Kömürgöz - 15/02/2023 - Ataşehir.

Kitap Hakkında Link

Diğer Link

27 Eylül 2022 Salı

DUYGU GÜNCESİ : YUMUŞAKLIK



 



Yumuşaklık


Kalbi yumuşak insanlar

Saf görünürler dışardan

Aptal mânâsında algılanan

Oysa o saflıkla korunurlar gayb tarafından

Kalelerdeki ‘akıllılar’ ne anlar ki bundan…

 

En ufak bir söylentiyle, etkilenen sert mizaçlılar

Eğilemediklerinden kırım kırım kırılırlar çektikleri sert enerjilerden

Madem sen güzel koruyorsun aklınla kendini

Buyur al önlemini der her şeyin Tek Sahibi

 

Yumuşaklık verir çehreye

Teslimiyet duygusu

Zira nereden gelirse gelsin sorun

Su, kaldırır ruhumuzu


Elif Dila Kömürgöz

27/09/2022

23 Eylül 2022 Cuma

DUYGU GÜNCESİ - SİTEM

  

DUYGU GÜNCESİ

SİTEM



Bazı günler ne yapsanız boştur ya, bir hüzün dalgası dolaşır sisteminizde. Biri, bir şeyler tetiklemiştir kaynağı; yani yine bizde olan olumsuz mini bataklığın akışını. Karanlık yönü vardır ya her birimizin. Biri veya bir şeyler ayna olur hortlatırlar ya o kaynağı. Minik de olsa sizden olan o olumsuz bataklığı; işte öyle bir şey…

Bu günce asıl kendimin o yanına sitem olsun diyorum.

Neden mi? O bataklığı kabul edip kurutamadığımdan belki. Tertemiz olmak marifet gibidir ya. Hep çabamız tertemiz yaşayıp tertemiz gitmeyedir ya. Oysa dengeni bir şeyler bozuyorsa kendine ve dışarıdaki tırnak içindeki yansımana sövmek falan istersin. Kusursuzluk Yaratıcının kendisine ait! Belki diyor ki “Bırak minik bataklığını fark et, hatta kabul et; ondan sonra yüzleş o kendi kendine kuruyacak. O bile fark edilmek istiyor sanki…

Yani fark edilmek istemek nasıl dikkate şâyân, değil mi? Var olmanın, ‘illa ben buradayım, ilgi verin bana’ adlı versiyonuna sitemlerimi sunuyorum.

Kusursa kusur. Seni kabul ediyorum ey kusur. Sen de oradasın. Sobeee görüyorum seni.


Biliyorsun, oysa bilmek yetmiyor. Yaşama geçirmek gerek bilgiyi. O hâle bilgelik diyorlar işte. Gerisi kuru laf oluyor. Bazen kendimi sanki eşeğin taşıdığı gibi yükleri sırtlanmış, yorulmuş bulmam bundan mı? Hâl edemediğimden. Belki öyledir.

 

Oh be kusur seviyorum seni. Mükemmel olma çabası gülünç geliyor zaten. O daha yorucu…

Şimdi fark ettik kusurları. Örneğin; kibirli veya ukala buldum birini. Hâl ettim ki minik de olsa bende de var.

Veya yalancı buldum birini. Düşündüm ki ben de kendime yalan söylüyorum kimi kez.

Ön planda olmak isteyen yanımı yadsıdım, otoriteyi kınadım kimi kez. Oysa o kusur da hep oradaydı. Ona da sobe.

Işığı arayanların karanlık yönü bütünümüzü sevmeden görünür olmuyor.

Bu sitem de sevgimden doğuyor.

Haydi elma dersem çık armut dersem çıkma karanlık yönlerim. Oyunlarla temizlenelim.

Elmaa, elmaa!

22 Eylül 2022 Perşembe

DUYGU GÜNCESİ : AYNA

 


DUYGU GÜNCESİ : 

 AYNA

Merhaba canlar, 

Uzuuuun bir aradan sonra yeniden klavye başındayım ve günün duası bugün şöyle akıverdi:

 

İyilik ömrümüzün incisi ola

Dürüstlük en ana gayemiz ola

Günün geri kalanı, ömrün geri kalanı verimli ola

Dostlarla güle oynaya

Dantel dantel oya oya bir yaşama sevdamız ola

Hepimiz birbirimize aynayız. Bir düşünün ki kime ne söylediysek bizde olmasa görüp söyleyemezdik. Olumlu ya da olumsuz geri bildirimleri bir de bu kulakla dinlersek bu oyunvari yaşam dershanesinde sınavlardan geçeriz.

Belki o kınadığımız haslet bizde eser miktarda vardır. Biz onu yok sanıyoruz, dolayısıyla ahlaki bir ahkâm kesme hakkını görüveriyoruz kendimizde. Oysa bir fark etsek ki  “Miniminnacık olumsuz davranış ya da değer kalıbı bile bizde olmasın.” diye bir vakit niyette bulunmasaydık o senaryo karşımıza çıkar mıydı?


Hadi basitleştirmeye çalışarak şöyle bir örnek verelim: Belki her seferinde yalancılarla sorunumuz olup duruyor. “Eee, aynaysak biz de mi yalancıyız yani?” diyorsunuz. Evet; biz belki başkasına değil ama kendimize öyle yalanlar söylüyoruz ki; söylemesi uygun düşerse şu kul hakkını aslında kendimize yapıyoruz. Kendimize sözler verip cayıyoruz, ya da aklımız karışıkken söylediğimiz şeyleri unutuyoruz. Aslında kelimeler öyle önemli ki hiç yok olmuyorlar. Biz onlardan sorumluyuz. Biz onlarla şekilleniyoruz. Dahası onlarla anı ve geleceği inşa ediyoruz. Şimdi kendimize karşı da yalan söylememeye çalışıp o değerleri uygulamaya soktuğumuzda artık sistem gözümüze sokarcasına yalan söyleyen insanları peşimize takmayacak. İçimizde bir kainat olduğunu ve tek başına da değerli olduğumuzu bir bilsek kendimizin hakkını bunca yer miydik? Kendimizi bunca üzer miydik?

Bu çeşit ‘Mecazi Aynalar’ kıymetlidir. Onlar bize aslında bizi, bizim kör noktalarımızı gösterirler. Öyle veya böyle yaşamlarına şahitlik ettiğimiz insanlar ve canlılar bizdeki şeyleri görünür kılan mücevher kıvamındadırlar. Onları kırmadan onlara bizzat veya içimizden söylediklerimizi kendimize söylüyor gibi düşünsek içimizdeki o kör noktalar nasıl da aydınlanırdı değil mi?

Bahsettiğim gibi bu senaryolarda bizim 0-6 yaş aralığında istemsizce duyup kök inanç şeklinde benimsediğimiz kelimeler, doğru bellediğimiz davranış kalıpları ve bilinçli olarak yaptığımız niyetler de etken olmakta. O niyetlerle ve hakikat sandığımız oysa göreceli olan doğrularımızla, o aynaların yaşamımıza ders niteliğinde girdiği de muhakkak. Bunu açmak da bir başka günün duygu güncesi olsun.

Sevdiklerinizle sevgiyle kalın.

Elif Dila Kömürgöz

22/9/22

(atarken fark ettim ki tarih bile ayna metaforunu aksettirmiş bugün :) )

 

 

 

2 Eylül 2021 Perşembe

AKIL AKIL GEL PEŞİME TAKIL


 AKIL AKIL, GEL PEŞİME TAKIL!

Merhaba yurdumun, gönlümün, dünyamın güzelleri;

Uzun bir süre sessiz kalmıştım. Bazen ruh halim gözleme dalar, sadece izlemek ve gözlemlemek, toplamak ve tekrar coşup klavyeye oturana dek dolmak ister. Böylesi durumlar, haksızlık karşısında bir tavır almak isteyip de konuya hakim değilsem, çokça olur bendenize.

İşte, yaz dönemiyle kesişen böyle bir dönemdeydim. 

Baştan belirteyim ki bu paylaşımım diğerlerinden biraz farklı. Bilirsiniz bendeniz iç yolculuğa çıktığımdan oraları yazılarımda ve sesli makalelerimde paylaşırdım. Bu kez dışarıdaki gözlemim olacak. Ortak yanına gelince her ne kadar yoruma açıksa da yine siyaset ve din üstü bir paylaşım olacak. 

Baştan uyaralım:

Bu ‘toplum sağlığı’ konulu bir paylaşımdır. Yaygın medyada bulamayacağınız bilgi ve kısmen de belgeler içermektedir. 

Belirgin sosyal medya enstrümanları da sansür koymadan ‘uygun kelimelerle’ paylaşım yapılmaya uğraşılacaktır. 

Tırnak içinde ‘tehlikeli’ kara sularda dolaşılabilir.

Dostlar,

Aralık 2019’dan beri Dünyayı kasıp kavuran ismi lazım olmayan o hastalığa uzuuun süre inanan zümreden biri de benim.

Endişe etmedim ancak tedbirimi poşet yıkamaya varana dek aldım. Kolonyasız dışarı çıkmamış olanlardandım ancak şu meşhur ‘içim’e sorduğumda nedense ‘dinginlik’ fonda idi ve neyse ki gitgide hakim oluyordu. 

Haberlerde neredeyse herkes tek ses vaziyette dehşet yayıyordu. Sokaklarda titreyerek ölenler, patır patır dökülenler, ‘medeni’ ülkelerden akan yoğun vefat ve hastane haberleri, vefakar doktorlar…

Eğer hep haberlere takılmış olsam aklımı uçuracağımı fark edip önce oralardan zihnimi ve odağımı çekmekle başladım.


Olabildiği kadar insanlarla baş başayken maskeme özen gösterdim uzun zaman. Ne olacak diye soranlara içimi referans gösterip biz olumlu düşünelim de olumlu olacak demekle yetiniyordum. Bu meret için bağışıklık; bağışıklık için de olumlu olmak şart idi!

Şanslıydım. İşim dışarıdan da yürütülmeye elverişliydi. Kapamalardan olumsuz etkilenmedim.

Her neyse uzatmayayım zira zaten yoğun bir aktarım olacak gibi.

Sistem bize bu gösteriyi yaparken hep umut da verdi. Dedi ki siz aman uzak durun yakında çözüm yolları gelecek. Sıkı çalışılıyor, bilim sizi kurtaracak. Emin olun!

Ölüm ve yoğun bakım vakaları arttı, insanlar çaresiz kaldı, sağlık personeli telef oldu, iş yerleri patır patır kapandı, intihar vakaları görülmeye başlandı, çocuklar ve yaşlılar evlere iyice hapsoldu, büyüklerimiz torun kokusuna hasret kaldı, işsizlik iyice hortladı, huzursuzluk yaygın mod oldu adeta!

Tüm insanlık ailesi olarak şöyle bir kıvama gelmiştik:

Adı lazım değil; işte o hastalık herkesi perişan etmişti. 

Artık eskiye dönülmeliydi, 

Kapanmalar sona ermeliydi,

Bir an evvel bilim ve bilim insanları bir iğneli çözüm bulmalıydı 

Herkes ona dört nala koşmalıydı  

Hayat kaldığı yerden devam etmeliydi…

Veeee Bingo! İşte ‘en tepe’ye taşıdığımız, gözümüzün nuru ‘Bilim ve Efendileri’ bize çözümü çarçabuk buluvermişlerdi. Hoş, sorunun olduğu yerde bulunması biraz manidardı ama bizden olanlar da dünyaya diğer batılı ülkeden alternatif sunmuş göğsümüzü pek bi kabartmıştı. Onurlu ve umutlu idik!

Çözüm için ‘iğne’ olun kampanyaları çoştu.

Türkün adı bilim camialarında da duyuluyordu… Oh dünyayı yine bizden biri kurtarıyordu.

Herkes, önce yaşlılar ve tıp ekibi olmak üzere bu umuda adeta tek yürek sarıldık. Büyüklerimiz Uzak Doğu menşeilisinden oldu, Batılı Türk versiyonu gelince de orta yaşlılar ve gençler koşturarak sağlık merkezlerini doldurdu.

Bendeniz de aileme ilk geleni yaptırmak yolunu seçtim zira artık eve tıkılmayıp rahatça ve güvenle eski normallerine dönsünler istemiştim.

Sonra bir baktık ki vakalar düşmüyor. Hayat bir türlü gerçekten normale dönmüyor. Bazı dostlar ile biz o vakit bu işte bir sakatlık var dedik… Dozlar vaat ettiklerini tutmamaya hep artırılmaya başlayınca iki kat işkillendik.

Televizyona bakıyorduk hala korku pompalanıyor. Hem de sağ sol; iktidar veya muhalefet fark etmez her kanaldan. Sanki dedik tek ses bir komutu paylaşıyor. Şu eski komplo teorileri aklımıza geldi. Bu arada bizim de iğnelenme sıramız gelmişti artık.

Ne yapacaktık? 

İşkillenmekte haklı mıydık? 

Kutsal metinlerde hep sorgulayın, sorun demiyor muydu ki?

Haydaa bir baktık ki gaya kuyusu gibi… 

Ancak toplumu tırnak içinde düşünen hiçbir hakim ve ana akım medya bunları dile getirmiyor, getiremiyor. Üç beş kenarda kalmış kanal ve cesur birkaç gazeteci haricinde ki onları da kimse bilip tanımıyor. 

Allah Allah!

Daha da fenası bu iğnelerden sonra öyle komplikasyonlar öyle ani vefatlar oluyor ki kimse onların aslını araştırmaya yeltenmiyor bile…  

Toplum ikiye bölündü.

Bir kısmı işin içinde bit yeniği arıyor ve sorgulamaya yelteniyor diğeri koşulsuz bilme sahip çıkıyor ve tv’lerce efsunlanıyor…

Ama iş artık ergenlere dek bulaşınca çekildim içime araştırmaları derinleştirdim.

Sizlere Nitelikli Hayat sunmak öyle sadece iç yolculukla olmazdı. Bir sonraki devam yazımda bulgularımı da paylaşacağım ve dışarıda reel bir sebep sonuç yoluna çıkacağız. Tabi platform izin verirse. Zira bu mevcut durumlardan tüm bu global ağalar sorumlu olduğundan buralardan da itiliyoruz gibi… 

Lütfen enseyi karartmayalım. Her şeyi çözümüyle vermek için dışarıyı ve içeriyi bir arada gözlemlemeye başlayalım. Sorgulanmak esastır. Bizler tez antitez ve sentez isteriz. Karşımıza çıkamayanlara da asla inanmak zorunda değiliz. Birlik için bu kez iç ve dışı birleyelim. Bunu bize yapanı dahi kınamadan çözüm arayalım. Bulanlar arayanlardır, akıl ve ona davet esastır.

31 Ağustos 2021 saat 06.42 

İkinci bölümde görüşmek ümidimle.

Günümüz, ömrümüz bereketli; sevdamız bütün için kıymetli olsun!

Elif Dila Kömürgöz

MERHABA!

Bu mecradan sizlere ulaştığım için çok mutluyum.  Hayat akarken topladıklarımızı paylaşacağımız bir platformda yine birlikteyiz. Sizlerle fa...