Merhaba,
Kuantum fizik ve evrensel yasalar
tanımlanmaya ve daha çok kişi tarafından deneyimlenmeye başladığından beri kendisinden
çokça söz edilen bu fenomen, bizim kendimize ve çevremizin bize bakışına göre
şekil alan hadiselerin o bakış ekseninde tutarlı olmasını anlatır.
Örneğin uyandığımızda günün nasıl geçeceğini kendimize hangi kelimelerle kodlarsak günümüz öyle geçiyor. Düşüncelerimizi tersliklere odaklarsak, terslikler peş peşe geliyor. Sonra da ‘ben demiştim’ diyoruz. Ya da ‘ben sinirli biriyim’ kodlamasını kendimize yaptığımızda sinirli olacak durumları, sırf kendimize ters düşmemek için yaşamımıza çekmeye başlıyoruz.
Sade bir dille söylemek gerekirse düşünce hareketlidir ve çekim alanı kuvvetlidir.
Robert Merton bunu ‘Olay ve koşulların yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanan yeni davranışlar, yanlışın gerçekleşmesine neden olur’ diye açıklıyor.
Düşüncelerine dikkat et, sözlerin olur;
Sözlerine
dikkat et, davranışların olur;
Davranışlarına
dikkat et, alışkanlıkların
olur;
Alışkanlıklarına dikkat et, kaderin olur.
Kendimizi henüz bulmamışken, deneme yanılmalarla hayatı okumaya, anlamlandırmaya çalışırken yaptığımız ilk hatalar, bu yaftalarla kalıcı oluveriyor. Hele bir de onları biz sahiplenirsek, daha da vahim! O kehanet sözcüklerinin en acımasızını bile hayatımız pahasına benimseyip koruyor, zamanla iftiralara dönüşen bir dedikodu yumağına giriyor ve çevremiz bizi nasıl etiketlediyse akıllarda öyle nam salıyoruz.
‘Ha
o mu? O zaten şöyle biri,
hiç şaşırmadım’
nidaları başlıyor.
E o etiketin muhatabı da diyor ki 'bir kez adım çıktı kansıza, hırsıza fazladan bir günahtan ne çıkar!' Aynen
toplumun yaftaladığı gibi devam ediyor eylemlerine…
Ama Hayır! Toplum çürüme içinde
ve etkin güçler medya aracılığıyla birey bazında bu çürüme kehanetini yürürlüğe koyuyor.
Çekim yasası düşündüğün, güvenle
beklediğin, hayal edip gözünde canlandırdığın her şeyi evrensel bir yasa olarak
hayata geçirmekle görevli. Tıpkı yerçekimi yasası nasıl elifi elifine
çalışıyorsa bu da aynı titizlikte çalışıyor.
Biz de ‘ben demiştim’ deyip
gerçekleşen şeylere kâhin edasıyla ahkâm kesiyoruz.
Tüm bunları psikoloji ilminde
deneylerle de ispat etmişler. Robert Rosenthal ve Lenore Jacobsen yaptıkları
araştırmada öğrencilerin başarılarına yetenek ve zekadan dahi daha etkin bir
güdüleyici güç fark etmişler: öğretmenin beklentisi!
Araştırmaya göre; başkalarından
belli davranışlar beklendiğinde bunların gerçekleşmesi sağlanacak şekilde davranılıyor.
Eğer mutsuz, yıpranmış, dalgalı
bir ömrü, eski kayıt ve zanlara göre yaşadığınızı bilseydiniz, temelden bunları
yıkıp yepyeni ve huzurlu bir damar açmaya ve sevginin sağaltıcı gücüyle
kendinizi ve çevrenizdekileri iyileştirmeye yeltenmez miydiniz?
Soru bu!
Cevap için de kâhin olmaya gerek
yok!
Cesaret yeterli!
Kendini gerçekleştiren kehanet için umudum ise şöyle:
- kıymet bilen,
- sıhhatli düşünen ve yaşayan insanların olduğu,
- hak ve adalete sıkı sıkıya sahip çıkılan,
- çevresel değerlerin ve emeğin kirletilip boşa harcanmadığı,
- ruh, beden ve zihin bazında üst bir bilinçle saf sevginin daim olduğu, doyumlu insanlarla mutlu bir dünya kurmak…
Bunun gibi platformlar çoğaldığında, insanlar kendi potansiyellerini geliştirip her yerde Olan'ı sevmeye ve benimsemeye başladığında, dertlerden medet ummalar bitip de güven dünyaya hakim olduğunda birlikten kudret doğsun, kelebek etkisi dünyamızı dolansın ve çocuklarımız sevinçle yaşanan, nitelikli bir dünyaya doğsun !
Öyleyse olsun!
Mümkün olsun!
İnşallah bu dilekler çoğalıp kabul olsun!
Günümüz ömrümüz bereketli; sevdamız ‘bütün’ için kıymetli olsun.
Elif Dila Kömürgöz
15/06/2021
Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.