Herkese mutlu ve huzurlu günler dilerim.
Bugün bu ilk makalemizde gönlümüzden kuvvet, kudret, birlik
kavramlarını incelemek geldi. Çünkü, bütünsel bakış anlamına gelen holistik
düşünce birlik ile kudretli olur. Yaşamlar birlik ve sadelik üzereyse
niteliklidir keza.
Peki
Birlikten KUVVET doğması kanıksanmıştır da birlikten KUDRET
doğumu ne ola ki acaba?
Kuvvetli olmak birlikteliğe bağlıdır, bunu herkes bilir.
Bileğimi çatlattığımda tek elle yaşamın ne kadar zor olduğunu birebir yaşamıştım.
Kuvvet için birlik şart doğru, ya Kudret için?
Gelin bir tanımına bakalım isterseniz kudretin.
Kudret :Güç, erk, erke, iktidar –Yetenek -Maddi
güç, zenginlik. -Tanrı yapısı. – Allah’ın ezeli gücü manalarına geliyor.
Kuvvetten bile ilahi bir kavram elbette kudret. O halde düşünülüp tekrar değerlendirilmeyi hak etmiş demektir…
Bu sentez için
bir-iki alıntıdan kuvvet alalım dilerseniz.
100. Maymun Fenomeni
Aşağıda Ken Keyes Jr.’dan belki de hepimizin hayatını değiştirecek bir gerçek deneyin öyküsünü alıntılıyorum.
Yüzüncü Maymun ’un hikâyesi!Pasifik Okyanusu’nda irili ufaklı birçok ada. Bu adalarda Macaca Fuscata türü Japon maymunları yaşıyor. Bu adalardaki maymunların doğal ortamları içindeki davranışları otuz yılı aşkın bir süre bilim insanları tarafından gözleniyor.
1952’de Koshima Adası’nda bilim insanları maymunların
beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakıyorlar. Bu adanın maymunları
da tatlı patatesin tadından hoşlanıyor ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de
hoşlarına gitmiyor. Ama can boğazdan gelir diyerek kumlu da olsa tatlı
patatesleri yemeye devam ediyorlar.
Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun bu soruna bir
çözüm buluyor, İmo, tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak
yemeyi akıl ediyor. Bu buluşunu annesine de öğretiyor, İmo’nun arkadaşları da
patateslerini yıkayarak yemeyi öğreniyor ve kendi annelerine de öğretiyor. Bu
yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arısında
yayılıyor.
1952 ve 1958 yılları arasında genç maymunlar, beslenmelerini
daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı
öğreniyorlar. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını
taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanıyor.
Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden de öğrenilebileceğini
düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates
yemeye devam ediyor. 1958’in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey oluyor. Koshima
maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda
yıkayarak yemeyi öğrenmiş oluyor.
Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini
yıkayanlar arasına katılıyor. İşte o an her şey değişiyor. Aynı günün akşamı,
adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patateslerini yemeden önce yıkamaya
başlıyor. Yüzüncü maymunun ilave enerjisi her nedense devrim yaratıyor!
Ama hikâye bitmedi. Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz,
bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun
kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları… Yeni bir düşünce
ve davranış tarzı, toplumları oluşturan fertlerin belirli bir oranı tarafından
benimsendiği an, bu yenilik, mesafenin önemi olmaksızın zihinden zihine
aktarılabiliyor.
Yani, “Yüzüncü Maymun Fenomeni” denilen bu fenomen şunu gösteriyor: Yeni
bir düşünce, yeni bir yol, toplumda sadece belirli sayıda insanlar tarafından
biliniyorsa, bu yenilik sadece o kişilere ait bir şey olur; ama “bilenlerin” sayısı belli bir kritik noktaya
ulaştığı an, sadece bir kişinin daha “yeni yol“a katılması, toplum
bilincinin aşama geçirmesine yol açıyor. Yeni düşünce, birdenbire herkes tarafından
düşünülmeye başlanıyor. Niceliğin niteliğe dönüşme noktası!
“Yüzüncü Maymun Fenomeni“, Duke Üniversitesi’nden Doktor J.B. Rhine tarafından değişik deneylerde tekrarlanıyor. Sonuç her seferinde aynı.
--------------
Sentez yapacağımız ikinci alıntıya geçmeden şimdi sözü bir anlığına devir alıp şunu söylemek isterim canlarım; yaşamı en kutsal, sevgi dolu ve orijinalinde yaratıldığı gibi kıymetli haliyle oluşturabilmek ve şu egonun egemen olduğu kaos ortamından çıkarabilmek için kim bilir belki de tabiri caizse 'yüzüncü maymun' bu satırları okuyan sen olabilirsin! Geliştiren değişime inanç gerek kanımca!
İlahi Kudret ile aralarındaki güven ve sevgi bağı gelişmiş bir topluluk neler yapmaz ki…
Sentezlemek için ikinci olgumuz da şu:
KELEBEK ETKİSİ
Kelebek etkisi denince herkesin aklına matematikçi, meteorolog ve aynı zamanda kaos teorisine çok büyük katlıları olan Amerikalı Edward Norton Lorenz’in (23 Mayıs 1917 – 16 Nisan 2008) verdiği analoji örneği gelir: ‘Amazon Ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD’de bir fırtınanın kopmasına neden olabilir.’ Daha sonra bu örneğin başka birçok farklı versiyonu karşımıza çıkmıştır. Kelebek etkisi, en basit tanımla, bir sistemin başlangıç verilerinde küçük değişiklikler yapıldığında öngörülemez ve büyük sonuçların doğabilmesidir.
Lorenz, hava durumu tahminini modellemek için yaptığı bir deneyde başlangıç verisini 0.506127 yerine 0.506 olarak girdiğinde çok farklı bir sonuç oluşmuştu. Lorenz bu deneyden yola çıkarak ilk koşullardaki küçük bir değişikliğin muazzam ve uzun vadeli sonuçlar doğurabileceği sonucunu çıkardı.
EN SEVDİĞİM AN
Sentez zamanı
- Biz bu düzeni değiştiremeyiz!
- Biz kimiz ki bu zalim insanları onları bile anlayarak değiştirebilelim?
- Biz en yakınımızı bile değiştiremiyoruz ki
dediğinizi duyuyor gibiyim.
Mesele düzeni, zalimi, çevremizdekileri değiştirmek değil ki zaten!
Önce kendimiz değişeceğiz!
Biz bize çektiğimiz aynalarla bizdeki dengesizliklerimizi
anlamaya çalışacağız bir an evvel.
Zihnimiz itiraz edecek! Karşı koyacak, bağıracak, canımıza
okuyacak! O zihni değiştirip ehlileştirebildiğimiz oranda içsel olarak
özgürleşebileceğiz.
İnsan insanı niye kınar?
Çünkü insan önce kendini kınar.
İnsan insana niye zulmeder?
Kendine yaptığı zulmün minik bir dışavurumunu yaşatır
dışarıya!
İnsan neden kendini yüce görür?
O algılarla büyütülmüş, onu gerçek sanmıştır.
İnsan niye kendinden ve çevresinde modunun tuttuğu birkaç
kişiden başkasını yargılayıp düşman ilan eder?
Çünkü yıllar içinde kendine, çevresindekilerin birbirine, toplumdakilerin
bir başka toplumdakine böyle davrandığını görmüş ve bunu zihninde gerçek
sanmış, güvenmemeyi kafasına koymuştur. Hatta bu duygunun kendisini koruduğunu
falan düşünmüştür.
Şimdi diyorum ki bu platformda tüm hatalarımızla, düş
kırıklıklarımızla, alamadığımız, veremediğimiz, söyleyemediğimiz sevgimizle önce
kendimize sonra bütüne yâr ve yardımcı olalım. Elele verelim kudretli bir
kuvvet ile eksik ve yanlış bakış açılarımızı tekrar gözden geçirelim.
Kritik sayıda insan bunu yaparsa '100 Maymun' ve 'Kelebek Etkisi' muhakkak devreye girecektir. Hayallerimizi yükseltelim, yüceltelim. İnsan
hayal ettiğini çeker. Onu ve sevgi okyanusunu birlikte kıymetlendirip
yükseltelim. Okyanusun suyunun niteliğini artıralım. Bunu coşkuyla, sevinçle
ocu, bucu şucu demeden, bir diğerimizi kınamadan, sevgi eksenli yapalım.
Ben eminim; yüzde yüz eminim başaracağız! Denemeye var
mısınız?
Bütünün iyiliği ve esenliği için nitelikli bir yaşama var mısınız?
Bizden başlayarak ‘Bütüne’ ‘birlik’ gözlükleriyle bakmaya
var mısınız?
Sevgiyi önce içimizden doğru büyütüp coşkuyla yaymaya var
mısınız?
Benden çıkıp Biz olmaya var mısınız?
E o halde ne duruyoruz!
Haydi un var, yağ var şeker var! Helva yapalım derler ya;
Aynen öyle;
İnanç var, istek var eylem de olsun birlik içinde ve
kudretli bir dünya yaratalım!
Günümüz, ömrümüz bereketli, sevdamız bütün için kıymetli
olsun!
Elif Dila Kömürgöz
25 Mayıs 2021 - Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.